Ahiretin tarlası, bir başka alemin bekleme odası, bir han, bir köprü, bir gölgelik, tiyatronun sahnesi, mevsimlerin yazıdır.
Fiziksel olarak dünya tam yuvarlak olmamakla birlikte portakal, basketbol topu, limon, yumurta, elma, şeftali, karpuz, kavun, eriğe benzer.
Başka ne mi?
Okuyun lütfen:
Bir gün yere bir damla bal düştü.
Küçük bir karınca geldi balın tadına baktı ve gitti.
Bal hoşuna gitmişti.
Bir zaman sonra tekrar geldi, biraz daha yedi gitmek istedi ama bal lezzetli gelmişti bir türlü bırakamadı.
Kendini balın lezzetine kaptırdı ve bal damlasının içine girdi ancak çıkmak isteyince buna güç yetiremedi, debelendikçe daha da battı ve balın içinde can verdi.
Karınca biraz bal ile yetinseydi elbette ölmeyecekti.
Hikmet ehli der ki;
"Dünya büyük bir bal damlasıdır. Kim ondan yetecek kadarıyla iktifa ederse kurtulur.
Kim de ona dalarsa, karınca misali battıkça batar ve helak olur."
**
Ceviz kurdu, gireceği kadar bir delik açarak cevizin içine girer.
Cevizin içi insan beynine benzer, başlar onu yemeye.
Buraya kadarı normal.
Yedikçe şişmanlar.
Karnı büyür.
Yeterince yükünü tutup doyunca gitmek ister, ama girdiği delikten çıkamaz.
Daha da kötü olanı; içi yenilince ceviz de kurumuş ve sertleşmiştir, deliği genişletmek artık imkansızdır.
Kurtçuk oturup bakar, delikten geçip çıkmak için tek çaresi vardır:
Zayıflamayı beklemek.
Aç kaldıkça zayıflar, eski cılız haline döner.
Ve bir gün çıkar.
Ama çıktığında mevsim bitmiş, ortada aç ve cılız bir kurtçuk ile içsiz bir ceviz kalmıştır.
Kimi insanlarda ki para ve mal-mülk hırsı da, ceviz kurduna benzer.
O hırsı yenip, artık yeter, dediğin de;
Baharlar ve yazlar bitmiş olur.
Geriye sadece, ömrünün sonbaharı ve belki de; çeşitli hastalıklar, ilaçlar ve diyetler ile geçirmek zorunda kalacağı, koskoca bir kara kış kalmış olur.
**
Hayatın yüksek anlamını kavramak için dünyayı dolaşmaya çıkan bir genç, gezdiği ülkelerden birinde "Ünlü bir bilgeyi" ziyarete gitmişti.
Gezgin genç, bilgenin yaşadığı evde, tüm duvarların kitaplarla kaplı olduğunu gördü. Fakat evi dikkatle gözden geçirdikten sonra, yerde bir kilim, duvar dibinde yatak olarak kullanılan bir sedir, ortada ise bir masa ve sandalye, bir iki yeme içme kabından başka evde hiçbir eşyanın olmadığını görünce merakla sordu:
-Neden hiç eşyanız yok? Koltuklarınız, kanepeleriniz, büfeleriniz, mutfak kaplarınız ve diğer eşyalarınız nerede?
Bilge, bu soruya karşılık olarak karşı bir soru sordu, gezgin gence;
-Senin de yalnızca, sırtında taşıdığın küçük bir çantan var, yavrum! Peki, senin eşyaların nerede? Dedi.
Gezgin genç, kendini savunurcasına cevapladı bu soruyu:
-Ama görüyorsunuz, ben yolcuyum!
Ünlü bilge, hak verircesine güldü:
-Ben de öyle, yavrum dedi. Ben de öyle…
**
Kim umar senden vefâyı,
Yalan dünya değil misin?
Muhammed-ül-Mustafa'yı,
Alan dünya değil misin?
…
İşin gücün dâim yalan,
Çok kişiden arta kalan,
Nice kere boşalarak,
Dolan dünya değil misin? (Aziz Mahmut Hüdai)
Vesselam.