Türkiye'de 65 yaş üstü nüfus, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2017'de 6 milyon 895 bin 385 kişiyken son beş yılda yüzde 22,6 artarak 2022'de 8 milyon 451 bin 669 kişi oldu. Çorum ise yaşlı nüfus oranı en yüksek iller arasında yer aldı.
TÜİK verilerine göre Türkiye'de yaşlı nüfusu genç nüfusa göre artışa geçmiş durumda.
Çorum yaşlı nüfus oranı en yüksek iller arasında
2017'de 65 yaş üstü nüfusun oranı yüzde 8,5 iken, 2021'de yüzde 9,9'a yükseldi. Nüfus projeksiyonlarına göre 2030'da yüzde 12,9, 2040’da yüzde 16,3, 2060’da yüzde 22,6 oranında yaşlı nüfusun olması öngörülüyor. Cinsiyete göre dağılıma bakıldığında, 2022’de yaşlı nüfusun yüzde 44,4'ü erkek, yüzde 55,6'sı kadınlardan oluşuyor. Türkiye'nin kuzeyinde yer alan kentlerde yani Sinop, Kastamonu, Giresun, Artvin, Çankırı ve Çorum'da yaşlı nüfus oranı daha yüksektir. Bu kentleri ülkenin batısında yer alan Balıkesir, Edirne, Çanakkale, Burdur takip ediyor.
Veriler Türkiye nüfusunun çok hızlı bir biçimde yaşlandığını gösteriyor. Bu durum elbette başta aile olmak üzere toplumsal ilişkilerde, ekonomik yapıda ve siyasal bağlamda ciddi değişimleri beraberinde getirecektir. Ancak bütün bu değişimlerin "sorun" olarak nitelendirilmesi; yaşlanmayı ve elbette ki "yaşlıyı" "sorun" ile eşleştirmek anlamına gelir ki bu durum doğrudan yaşlı haklarının ihlalidir. Türkiye ileri düzeyde sanayileşmiş ve gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerden çok daha hızlı biçimde yaşlandığı için kriz-önleyici politikalara ihtiyacı olduğu açıktır. Fakat yaşlanmayı sorun olarak nitelendirmekte acele etmek yerine, nüfusun yaşlanmasının getireceği sorunları önlemek ya da etkisini azaltmak mümkün.
Türkiye yaşlanmaya hazır mı?
Türkiye nüfusun yaşlanmasıyla yaşanacak değişimler için henüz hazır değil. 2007 yılında bir Ulusal Yaşlılık Eylem Planı yapıldı. Ancak en önemli adımlar yakın zamanda atıldı. Bunlar 2019 yılında Birinci Yaşlılık Şurası'nın yapılması ve On Birinci Kalkınma Planı'nda yaşlılığa yönelik hedeflerin belirlenmesidir. Ayrıca On İkinci Kalkınma Planı’nda "Aktif Yaşlanma" adlı bir Özel İhtisas Komisyonu kurulmuştur ve plana hazırlık çalışmaları yürütülmüştür. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile TÜİK’in hazırlıklarına başladığı ve 2024 yılında sonuçlarını açıklayacakları Türkiye Yaşlılık Profili araştırmasının sonuçları ve verileri alandaki araştırmacılar tarafından merakla bekleniyor. Bu gelişmelere rağmen yaşlanmanın Türkiye'nin öncelikli meselelerinden biri haline geldiğini söylemek için henüz erken. Diğer taraftan son on yılda yaşlı haklarının elde edilmesine yönelik sivil toplum kuruluşlarının kurulduğu, yerel yönetimlerin farkındalık düzeyinin giderek geliştiği söylenebilir. Akademik araştırmalarda, yayınlarda ve etkinliklerde de ilginin oluşmaya başladığı söylenebilir.
Nüfusun yaşlanmasına yönelik politikaları ve uygulamaları hem bütüncül bir biçimde hem de farklı aktörlerin katılımıyla ivedi bir biçimde gündeme almaya ve bu konuya kaynak ayırmaya ihtiyaç var. Türk ailesinin dinamikleri değişiyor ve modernleşme süreci aileyi, ailevi ilişkileri farklılaştırıyor. Aileye yüklenen anlamlar değişiyor.
Kentler ve kentteki gündelik hayat pratikleri yeni biçimler kazanıyor. Konut edinme başta olmak üzere yaşlılar ciddi ekonomik güçlüklerle karşı karşıya kalıyor. Özellikle metropollerde yaşayan ve konut sahibi olmayan yaşlıları gelecek yıllarda ciddi zorluklar bekliyor. Bu nedenle ekonomik refah yaşlıların ve yaşlanmakta olanların temel gündemlerinden biri haline geliyor.
Kuşaklararası etkileşim ve iletişim olanakları azalıyor ya da yeni biçimler alıyor. Yaşlıların mutluluk kaynağı önemli ölçüde hala aileleridir ancak bu durum görece değişir. Yaşam memnuniyeti araştırması sonuçlarına göre yaşlıların 2017 yılında en önemli mutluluk kaynağı yüzde 65,8 ile aileleri ve yüzde 16,5 ile çocukları iken 2022 yılında yüzde 59,5 ile aileleri ve yüzde 21,7 ile çocukları olmuştur. Diğer taraftan kuşaklararası transferde, dayanışma biçimlerinde, bilgi ve tecrübe aktarımında ve iletişimde yaşanan farklılaşmalar kısa ve orta vadedeki önemli sorun alanlarına dönüşme potansiyeline sahiptir.
Yaşlılara yönelik politikalara ihtiyaç artıyor
Nüfusun yaşlanmasıyla birlikte sağlık harcamaları ve bakım masrafları artıyor. Daha çok yaşlı için bakım olanaklarına, personele, mekana vb. ihtiyaç duyuluyor. Aile Yapısı araştırması sonuçlarına göre kendilerine bakamayacak kadar yaşlandıklarında 65 ve daha yukarı yaştaki bireylerin yüzde 30,7'si evde bakım hizmeti almayı, yüzde 27,5'i çocuklarının yanında kalmayı, yüzde 15'i ise huzurevine gitmeyi istiyor. Yaşlı bireylerin yüzde 46'sı çocuklarının yanında kalmayı, yüzde 31,6'sı evde bakım hizmeti almayı, yüzde 10,3'ü ise huzurevine gitmeyi istiyor. Bu sonuçlar gelecek yıllarda evde ve kurumlarda bakım desteğinin giderek daha önemli bir beklenti olacağını gösteriyor.
Bütün bunlar ve daha fazlası nüfusun yaşlanmasına yönelik hazırlıkları daha da önemli hale getiriyor. TÜİK verilerine göre, Türkiye'deki hanelerin yüzde 24,1'inde en az bir yaşlı birey yaşıyor. En az bir yaşlı bireyin olduğu hanelerin dörtte biri ise tek kişilik haneler ve bu hanelerde yalnız yaşayan yaşlıların yüzde 74,7'sini kadınlar ve yüzde 25,3'nü erkekler oluşturuyor. Bu veriler, Türkiye'de giderek daha fazla hanede yaşlının olacağını ve yaşlıların önemli bir kısmının yalnız yaşayacağını gösteriyor.
TÜİK'in 2022 verilerine göre eşi ölmüş yaşlı kadınların oranı, eşi ölmüş yaşlı erkeklerin oranının 4,2 katıdır. Kadınların erkeklere göre daha yoksul olduğu Türkiye'de yalnız, yaşlı, yoksul kadınların varlığından bahsedilebilir. Bütün bunlar yalnız ve ekonomik refahtan yoksun yaşlılara yönelik şimdiden sosyal politikaların ve uygulamaların geliştirilmesini zorunlu kılıyor. Yaşlılara yönelik sosyal politikalarda ve uygulamalarda örneğin ücretsiz ulaşımda tepkilerin oluştuğu dikkate alınırsa yaşlı hakları konusunda toplumsal farkındalığın sağlanması ve yaş ayrımcılığı ihlallerinin önlenmesine ihtiyaç olduğu görülüyor.
Dünyada yaşlanma
Nüfusun yaşlanması birçok ülkenin gündemine Türkiye'den önce girmiştir. Türkiye yaşlı nüfus oranına göre 167 ülke arasında 68. sırada bulunurken Japonya yüzde 28,8, İtalya 22,8, Yunanistan yüzde 22,7 oranındaki yaşlı nüfuslarıyla ilk sıralarda yer aldı.
Ageing Europe (Avrupa'da Yaşlanmak) verilerine göre, Avrupa Birliği'ndeki (AB) 27 ülkenin 2019 yılında 90,5 milyon olan yaşlı nüfusu, 2050'de 129,8 milyona ulaşacak. Avrupa'da neredeyse nüfusun beşte biri yaşlı ve 2050'ye gelindiğinde nüfus daha fazla yaşlanacaktır. 85 yaş üstü nüfus artarken, 55 yaş altı nüfus ise azalmaya devam edecek. AB üyesi ülkelerde yaşlı nüfusun oranı yüzde 20,3 iken, İtalya yüzde 23 ile Almanya ise yüzde 22 ile bu oranın üzerinde yaşlıya sahiptir.
Çalışma çağındaki nüfusun azalması ve yaşlı oranının artması dikkate alındığında, politika yapıcılar için en acil meselelerden birinin yaşlı insanları mümkün olduğunca uzun süre iş gücünde kalmaya teşvik etmek olduğu görülüyor.
AB ülkelerinde ileri yaşlardaki kadın sayısı erkeklerden fazladır. Son yıllarda cinsiyetler arasındaki bu fark kapanmaya başlamıştır. 2019'da AB'de aynı yaştaki erkek ve kadın oranı 1,33 iken 2050'de bu oranın 1,24 olması öngörülüyor. Bu veriler başta emeklilik maaşları ve koşulları, uzun süreli sağlık bakımı, eğitim, işsizlik destekleri, kamusal mekan kullanımı gibi çok sayıda konunun Avrupa'nın gündemine gelmesine neden oluyor.
İleri düzeyde sanayileşmiş ve gelişmiş ekonomilere sahip ülkelerde nüfusun yaşlanması daha uzun bir zamana yayılmıştır. Bu durum yaşlılara ve yaş alanlara yönelik sosyal politikaların ve uygulamaların daha geniş bir zamanda gelişmesine olanak vermiştir. Avrupa'da alınan önlemlerin başında sağlık bakımı ve uzun vadeli bakım sistemleri geliyor. Böylelikle, insanların nitelikli sağlık bakımına erişimi sağlanarak bakım yükü azaltılıyor. Bireylerin bağımsız yaşamı sürdürmesine destek olunuyor. Bu durum insanların refah seviyesine katkıda bulunuyor. Bununla birlikte, söz konusu ülkelerde emeklilik maaşları düşük seviyededir. Özellikle kendi konutuna sahip olmayan yaşlıların refah seviyesi bu durumdan olumsuz bir biçimde etkileniyor.
Aktif yaşlanma politikaları
Nüfusun yaşlanması, sağlık hizmetleri ve uzun vadeli bakım harcamaları devlet bütçesi üzerinde büyük bir yük oluşturuyor. Bu yük sürdürülebilirlik tartışmalarını gündeme getiriyor. Diğer taraftan emekli maaşlarının ve emeklilik koşullarının iyileştirilmesine çalışılıyor. Gerek devlet bütçesi gerekse toplum üzerindeki yükü hafifletmeye yönelik geliştirilen politikalardan biri aktif yaşlanma politikasıdır.
Aktif yaşlanma, insanların yaşlanma sürecinde mümkün olduğunca uzun süre kendi hayatlarının sorumluluğunu almalarına yardımcı olmak, ekonomiye ve topluma katkıda bulunmalarını sağlamak olarak tanımlanabilir. Aktif yaşlanma politikalarıyla kamusal mekanın kullanımı teşvik ediliyor, toplumdan izole yaşamanın önüne geçilmeye çalışılıyor. Yaşlıların gönüllülük yaparak topluma fayda sağlamaları, daha genç kuşaklarla etkileşimlerini sürdürmeleri ve nihayetinde aktif kalmalarına yönelik uygulamalar yapılıyor.
Yaş dostu kentler ve topluluklar oluşturarak yaşlıların gündelik hayatlarındaki zorlukları aşmasına katkı sağlanıyor. Özellikle güvenin ve erişimin sağlanması yaş dostu politikalar için öncelikli hedeflerdir. Teknolojik yenilikler ve sağlık başta olmak üzere, hizmetlere ve bilgiye erişim olanakları artırılmaktadır.
İnternet kullanım oranları 65-74 yaş grubundaki bireylerde 2017 yılında yüzde 11,3 iken bu oran 2022 yılında yüzde 36,6'ya yükseldi. İnternet kullanım oranları artsa bile yaşlıların dijital imkanlardan gündelik hayatlarında faydalanmalarına yönelik önemli boyutlarda sınırlılıklar vardır. Başta dijital okuryazarlık olmak üzere yaşlıların dijital olanakları daha verimli kullanmalarını sağlayacak adımlara ihtiyaç bulunuyor. Yaşlılar için dijital okuryazarlık eğitimleri konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarına kamu desteğinin sağlanması farkındalık oluşumu ve yaygın etki için elzemdir.
Son olarak, yaş ayrımcılığının ve toplumsal dışlanmanın önlenmesine yönelik kapsayıcı politikalar geliştirilmeye çalışılıyor. Yaş ayrımcılığı, toplumda yaşlıların dezavantajlarının derinleşmesine ve kalıcı hale gelmesine yol açan önemli bir nedendir. Bu durum yaşlı haklarını gündeme getiriyor.
Türkiye'nin, "iyi uygulama örnekleri" ile nüfusun yaşlanmasının beraberinde getireceği değişimin bir sorun haline gelmeden çözülmesi için halihazırda nüfusu yaşlanmış olan ileri sanayi ülkelerine kıyasla daha sınırlı bir vakti ve finansal kaynağı bulunuyor. Bununla birlikte Türkiye, yaşlının toplumsal konumu, tüm değişen işlevlerine ve anlamlarına rağmen ailenin güçlü niteliklerinin belirli ölçülerde varlığını devam ettirmesi gibi önemli imkanlara da sahiptir.
Türkiye'nin zengin tarihi, toplumsal ve kültürel birikimine yaslanarak nüfusun yaşlanmasıyla beraber gündeme gelecek meydan okumalara yeni cevaplar üretebilme potansiyeli vardır. Bunu yapabilmek için nüfusun yaşlanmasının önemini idrak edip gerçekçi politikalar geliştirmesi, Türk ailesine dair klişe ve nostaljik tutumlardan vazgeçerek toplumsal değişimleri okuyabilmesi ve buna uygun adımları ivedilikle atması, daha verimli ve isabetli politikalarla harekete geçilmesini sağlayabilir. Böylelikle hem sağlık, istihdam ve ekonomik sistemdeki muhtemel yüklerin azaltılması hem de toplumsal ilişkilerde yaşanabilecek gerilimlerin önlenebilmesi mümkün olabilir. (AA)