Anne-Babalar yaşlanarak kendi ihtiyaçlarını temin edemez hâle geldiklerin de onların bütün ihtiyaçlarını temin ederek bakmak çocuklarının asli görevlerindendir. Dinimize göre birinci derecede de onlara bakma konusunda oğlan evlatlar sorumludurlar.
Cenabı Hak bu görevi evlâtlara yüklemektedir. "Ey Peygamber! Sana ne sarf edeceklerini soruyorlar. De ki, sarf edeceğiniz mal, ana-baba, akrabalar, yetimler, düşkünler ve yolcular içindir. Yaptığınız her iyiliği Allah bilir." (Bakara 215). Bu ayeti Kerime de; çocukların hayır olarak infak edecekleri mallarında anne ve babalarının da hakları olduğunu bildirmektedir. Allah'a (cc) ve ahiret gününe iman sahibi olan çocuklar bu ayetin gereği olarak, ihtiyaç içerisinde oldukları takdirde, anne babalarının bu yöndeki ihtiyaçlarını da en güzel şekilde gidermeye ve onları bu yönde de güvence altına almaya çalışmak zorundadırlar. Kur'an'ı Kerimde her konuda olduğu gibi bu konularda da bizlere yol gösterici çok güzel örnekler vardır. Hz. Yusuf'un anne babasına karşı göstermiş olduğu tutum ve güzel ahlak, bu konuda tüm insanlar için güzel bir örnek oluşturmaktadır. Hz. Yusuf, Mısır hazinelerinin başına geçmesinin ardından anne ve babasını en güzel şekilde ağırlamış, saygısını ve hürmetini ifade etmek amacıyla onları tahta çıkarıp oturtmuştur. Kur'an'ı Kerimde Yusuf Peygamberin bu tavrı şöyle bildirilmektedir: "(Mısır'a gidip) Yusuf'un huzuruna girdiklerinde; Yusuf ana babasını bağrına bastı ve 'Allah'ın iradesi ile güven içinde Mısır'a girin' dedi. Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yusuf'a) saygı ile eğildiler. Yusuf dedi ki: Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir" Yine Cenabı Hak, tufan öncesi, inkârcılar arasında olan oğlu Yafes'i de kurtarma cabası içerisinde olan Hz Nuh'a, Kur'an'ı Kerimde uyarı mahiyetinde şu mesajı veriyor; "(Deki) Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimleri ise helak et" (Nuh 28). Nuh (as)'ın bu duası da anne babaya duada yer vermenin önemli olduğunu ifade etmektedir. Burada anlaşılan o ki Hz. Nuh'un anne ve babasının da mümin olduklarını, bu sebeple onlar için de dua ettiğini görmekteyiz. Bununla birlikte ilahi emir gereği "İnanmış olarak evime girenleri"?ifadesiyle de mümin olmayan karısı ve oğlunu bu duasının dışında tuttuğu görülmektedir. Hz Nuh'un buradaki duası/bedduası evrenseldir, insanlara bir mesajdır ve kıyamete kadar da herkes için geçerlidir.
Ebu'd-Derdâ Peygamberimizin kendisine dokuz önemli şey tavsiye ettiğini, bunlardan birinin de; ana-baba da dâhil olmak üzere aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılamak olduğunu belirtir. (Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 9) Sorumluluk sahibi müslümanların dünyadaki en büyük görevi şüphesiz ki, Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bundan hemen sonra rızasını almamız gerekenler ise ebeveynimizdir. Çünkü ayetlerde de görüldüğü gibi Yüce Rabbimiz, kendisine ibadetten hemen sonra anne ve babaya iyiliği emretmiş, Peygamberimiz de: "Allah'ın rızası, babanın rızasında, gazabı da gazabındadır" (Buhârî, el-Edebü'l-Müfred 1) buyurmuştur. İyilik yapmada babadan önce gelen annenin durumu da, tabii ki bundan farklı değildir. Bu hadis, anne-babaların beddualarını değil hayır dualarının alınmasının ne kadar önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. Peygamberimiz çok öfkeli bir şekilde üç defa; "Yazıklar olsun o kimseye ki" dediğinde Ashabı Kiram; "Kimdir o Ey Allah'ın Resulü!" diye sordukların da ise; Ana-babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı hâlde, cennete giremeyip cehennemi boylayan kimsedir" buyurmuştur. (Müslim, Birr, 9). Anne ve babalar ölünce de onlara karşı olan sorumluluklarımız hiçbir zaman bitmez. Onların temiz hâtıralarını devam ettirmek gerekir. İnsanları insan yapan da bir bakıma, nesilden nesile miras olarak intikal eden bu güzel duygu, düşünce ve hâtıralardır. Peygamberimizin; "Sevgi, verâset yoluyla kazanılır" (Buhârî, el-Edebü'l-Müfred, 22) hadisi de bu gerçeği ifade etmektedir. Böylece, nine ve dedelerle torunlar arasında bir gönül köprüsü ve sevgi bağı kurulmuş olur. Onları hayırla yâd etmek, bağışlanmaları için de dua etmek, Allah (cc)ın, Kur'an-ı Kerîm'de bizlere öğütlediği dualar arasındadır; "Ey Rabbimiz! İnsanların hesaba çekileceği kıyamet gününde beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla" (İbrahim 41) Bir sahabe; "Ölümlerinden sonra da ebeveynimiz için yapmamız gereken şeyler var mı?" diye sorunca, Peygamberimiz; "Evet dört haslet vardır: Onlara hayır duada bulunmak, Allah'tan, bağışlanmalarını dilemek, varsa vasiyetlerini yerine getirmek ve dostlarıyla iyi ilişkileri devam ettirerek ikramda bulunmaktır. Akrabalarıyla ilişkiyi devam ettirmek ki, senin bütün akrabaların ancak onlar vasıtasıyla var olmuştur" (Buhârî) Buyurmuştur.
Dünyada da ahirette de işlerimizin rast gitmesi veya gitmemesi öncelikli olarak anne ve babalarımızın hayır dualarını veya beddualarını almakla ilintilidir. Allah (cc) bizleri onlar hayatta iken hayır dualarını alabilen kullarından eylesin.