Çevremizde pek fazla duymadığımız bir kavramdır Çifte Vatandaşlık. Yüksek öğrenim veya iş nedeniyle yurt dışına gidenlerden az da olsa duymaya başladık. Gittikleri, çalışıp yerleştikleri ülkelerde oranın vatandaşlığını almalarının mümkün olduğunu öğrenen yurttaşlarımızın bir kısmı bu yolu seçtiler. Mesela Almanya'da veya Amerika'da ikamet eden bazı Türk vatandaşları, oranın vatandaşlığını aldılar. Ama Türk vatandaşlığı'ndan da çıkmadılar.
Bunu once yadırgadılar. Kimliklerini kaybetmekten korktular.. Sonra baktılar ki ellerinde iki pasaport var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için buradaki sorumluluklarını yerine getirmek durumundalar. İkmaet ettikleri diğer ülke vatandaşı da oldukları için oradaki kanuni yükümlülüklerini yerine getirirken çifte pasaport taşımış olmanın tüm avantajlarından da yararlanmaktalar.
Bu avantajı dünyada en fazla ve iyi kullananlar ise Yahudilerdir. Avrupa'da bulunduğum sure içinde Türk vatandaşlarının çifte vatandaşlıktan yararlanmayı pek tercih etmediklerini gördüm. Ama oradaki en zengin Yahudiler bile yaşadıkları ülkelerin vatandaşlığını seçmişler ve o pasaportlarla dünyanın her yerinde işleri yürütmektedirler.
Bu avantajla başta Almanya, Ftansa, Hollanda, İsviçre, İngiltere olmak tüm Avrupa ülkelerinde en saygın işadmaları ve siyasetçileri Yahudilerdir. Büyük şirketler, firmalar ve fabrikalar Yahudilere ait. Ama yine onların her biri, aynı zamanda İsrail vatandaşı oldukları için İsrail pasaportu da taşımaktadırlar.
Bedenleri Almanya'da, Amerika'da, Kanada'da, İngiltere'de… olsa da kalpleri İsrail'dedir. O ülkelerde kazanırlar, İsrail'de harcarlardı. Gelirlerinin epeycesini İsrail'in gelişmesi ve kalkınmasına bağışlarlardı. İsrail hükümeti, onları da nüfus sayımında vatandaş olarak saydığı için İsrail'de yaşayan Yahudi sayısının artışı ile övünürdü.
Ancak devir böyle gitmedi. Kendilerinin güçlendiğine inanan İsrail Devleti, kabına sığmamaya, azgınlaşmaya başladı. Filistin toprağına burnunu sokalıdan beri sürekli toprak gasbı yoluna gittiler. Oranın yerli halkının arazilerine, evlerine, işyerlerine el koydular. Bununla da yetinmeyerek Filistinlileri buradan tamamen yok etmeye yeltendiler. Hep havadan bombalayarak, şehirleri, yerleşim yerlerini harabeye çevirerek oraları ele geçirmeyi hedeflediler.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Oralarda ummadıkları direnişle karşılaştılar. Hamas'I yok edemediler. Esirleri kurtaramadılar. Direnişle karşılaşınca lüks hayat yaşadıkları Telaviv'de, Yafa'da çifte vatandaşlar huzursuz olmaya başladılar. Fırsatını bulanlar, ilk anlarda diğer ikametlerinin bulunduğu ülkelere kaçan çifte vatandaşlık hakkına sahip Yahudilerin sayısı bir milyona yaklaşmış bulunuyor. Kaçış durdurulamıyor.
Bunu farkeden İsrail hükümeti, yurtdışına çıkışları engelledi. Şu savaş bittikten sonar bu durum, yeniden hareketlenecektir. Yahudi hükümeti, sürekli olarak dünyanın her tarafından Yahudi toplamaya çalışıp onlara yeni yerleşim yerleri açmaya gayret ederken gelenleri bile ellerinde tutamadıklarını yeni farkettiler.
Ayrıca İsrail Devleti'nin kuruluşundan beri orada bir Selahaddin Eyyubi sendromu var.
Bilindiği üzere Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer döneminde bir andlaşmayla İslam topraklarına katılmıştı. Ancak 1099 yılında haçlı ordularının saldırıları sonucunda Kudüs, haçlıların eline geçti. Haçlılar, şehre girdiklerinde bütün müslümanları ve musevileri kılıçtan geçirdiler. Onlara ait hiç bir canlı bırakmadılar. Tarihci Raimundus, dizlerine kadar kan içinde cesetlerin arasında yürüdüklerini anlatıyor.
Onca zulüm ve soykırımla kurulan Kudüs Frenk Krallığı, 88 yıl sonar 1187 yılında Selahaddin Eyyubi'nin komutasındaki İslam ordusu eliyle ortadan kaldırıldı.
Yahudiler, bu olayı unutmadılar. Hatırladıkça uykuları kaçıyor. Kudüs'e müslümanların tekrar hakim olmaları için beklenen sure yaklaştı diyor…
İsrail'in kuruluşunun üzerinden 76 yıl geçti. Yani vakit yaklaşıyor. Onlar için tehlike büyük. Sırtını dünya Yahudilerine dayayarak ayakta durmak imkansız. Bulundukları yerde hiç dost kazanamadılar. Dostluk kurdukları ülkelerin topraklarına göz dikmeye başladılar. Arz-I Mev'ud diye hayali bir hedef peşinde maceraya koşuyorlar.
Ama birgün karşılarına bir Selahaddin Eyyubi çıkma endişesini de hep taşıyorlar. Evet, bir gün olacaktır. Korktukları, başlarına gelecektir. İşte o zaman herkes ikamet ettiği vatana kaçmaya çalışacaktır.