"Burası Bizim, Derhal Boşaltın"

Hayal etmek bile istemeyiz. Başımıza gelmemesi için bin bir dua ederiz. Bir gün böyle bir şey olsa ne yaparız diye düşünmek bile bize ızdırap verir. Bunun farkında ve bilincindeyim. Ama üzülerek belirteyim ki bu, bugünlerde hem de yıllardır Filistin'de yaşanıyor.
Önce Yafa ve Telaviv, sonar Batı Şeria'da haramiler gelip, "Burası bizim, derhal boşaltın" diyerek bahçelere, tarlalara, evlere, dükkanlara saldırıyorlar. Polise, jandarmaya şikayet etme imkan yok. Mahkeme de onların. Hukuk, kanun da onlardan yana.
Filistinliler, "Hayır, burası bizim. Elimizde tapusu var" deseler de faydasız. Cevapları hazır: "O tapular geçersiz. Buralar Arz-I Mev'ud sınırları içinde. Tanrımız Yahova, binlerce yıl once buraları biz Yahudi kullarına armağan etti. Sizler ve sizden öncekiler, yıllardır buraları bizim elimizden aldınız. Haklarımızı gasp ettiniz. Şimdi biz geldik. Yani asıl sahipleri geldi. Boşaltın buraları…"
Buna benzer şeyler başınıza gelse ne dersiniz? Ne yapmayı düşünürsünüz? Kime şikayet edersiniz? Burada hukuk yok, mahkeme yok, hakkaniyet yok.
Yapabilecğiniz iki şey var; ya çekip vurursunuz ya da dediklerini yaparsınız. Vuramazsınız… Zira arkasında asker ve polis gücü var. Derhal size yakalayıp zindana atarlar ya dad aha hızlı davranıp size oracıkta öldürürler. Ailenize ve çaocuklarınıza ne yaparlar, onu hayal bitmek istemem.
Dediklerini yapmak istediğinizde evdeki eşyalarını almanac bile izin vermezler. Zira onlar da Yahova'nın vaad ettikleri ganimetlerdir. Onlara da dokunamazsınız. Sırtınızdaki elbiseler, ayaklarınızdaki terliklerle kendi mülkünüzden sokağa atılmış olduğunuzu görürsünüz.
Bunları hayal ürünü sanmayın. Bir çiftliklik araziyle Filistin'e yerleşen Yahudiler, 1948'den beri böyle yaparak yer yurt sahibi oldular. Devlet kurdular. Zulüm ve işkenceyle sürekli yerleşim yerlerini genişlettiler. Biz bunlara Türkçe'de yağmacılar, gaspçılar, haramiler, hırsızlar deriz. Ama Siyonistler, masumane bir ifade ile yerleşimci demişler. Yıllardır bize de böyle yutturmuşlar.
Geçen bir televizyonda bunların gerçek yüzünü anlatan bir belgesel izledim. O zamana kadar işin bu boyutunu hiç duymamıştım. Siyonist bir kadın, şu savaşta öldürülen insanlara hiç acımadığını söylüyor ve onların yaşamaya zaten hiç bir hakları yoktu diyordu. Donup kaldım. Biz, diyor, zaten onları öldürerek buralara sahip olduk. Baktık ki bir müslüman tarlasını ekmek istiyor, derhal engel oluyorduk. O sene orası ekilemiyordu. İsrail yasalarına göre ekilmeyen arazi devlete geçer. Devlet de oraları parselleyip yeni yerleşimcilere dağıtır.
Sakın ha Batı Şeria'daki Filistin yönetiminin burada yetkisi yok mu diye sormayın. Böyle düşünmek bile suç.
Afrika'dan, Rusya'dan, Arjantin'den… gelen göçmen Yahudiler buralara yerleştiriliyor. Kendilerine her türlü yardım yapılarak buralara planlı evler inşa ettiriliyor. Kendilerine güvenlik güçlerine tanınan bütün haklar tanınarak silah kullanma yetkisiyle donatılıyorlar. Onlar da o yeni bölgelerinde keyfle yaşıyorlar.
Günümüzde çeşitli ülkelerde yaşayan Musevi vatandaşlara bakıp da onların hep böyle sakin olsuklarını sanmayın. Ellerine imkan geçtiği zaman ne kadar gaddar, ne kadar zalim, ne kadar acımasız olduklarını Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da ve işgal ettikleri her yerde görebilirsiniz.
Evet, biz biliyor ve inanıyoruz ki zulüm ilea bad olanın akibeti berbat olur. Nerde Firavun, nerde Nemrud, nerde Buhtunnasr, nerde Hitler, nerde Musolini, nerde Stalin ve Mao?...
Hepsi de o zulüm ve haksızlıklarıyla ve nefretle anılıyorlar.
Bunları niye anlatıyorum? Savaş, Arap-İsrail Savaşı. Bize ne? diye düşünmeyelim. Unutmayalım ki şu andaki Siyonist Yahudiler'in hedefi Va'd Edilmiş Topraklar. Önündeki en büyük engel ise Türkiye. Zira o hayal dünyaları, Türk topraklarına da uzanıyor. O eli kırmak, o kem gözü oymak için güçlü olmak zorundayız. Birlik ve beraberliğimizi korumak, savunma gücümüzü sürekli takviye etmek zorundayız.