Bir haftalık Pazar masrafı

Esnaf memurun sabit gelirine, memur da esnafın lüks yaşantısına bakıp birbirlerine imrenirler. Hatta bazı esnafın borçlu olmasına rağmen lüx arabalara binmesine, pahalı semtlerde yaşamalarına, ihtişamlı hayatına bakıp kıskanmalarına bile yol açtığı bilinen bir şeydir. Bunun bazen yüzüne vururcasına "aylığın kaç para ki!?" gibi sözlerle dile getirildiği olabilmektedir.
Ben, dersten çıkınca önce çarşı turu yapar, sonra eve giderdim. Bazan arkadaşlarımın dükkanına, bazen da akrabalarımın dükkanına uğrardım. Yine bir gün bir dostumun dükkanına uğradım. Patron, o gün çok neşeliydi. Çaylarımızı içerken öğretmenlikten, esnaflıktan söz ettik. Dedim ya patronun neşesi yerindeydi. Yüksek perdeden konuşuyor, biraz da hava atmaya çalışıyordu. Biraz yutkunduktan sonra bana alaycı bir ifadeyle:
-Sahi, sen aylık kaç para alıyorsun, diye sordu.
Ben de saf saf cevap verdim:
-Aylığım şu kadar.
Alaylı bir tebessümle:
-Bu kadarcık mı? Dedi.
Ben de başımla onayladım. Çayın yarısını içip bardağı bırakırken:
-O, bizim bir haftalık Pazar masrafımıza bile yetmez, dedi.
Böylesine hafife alındığım, aşağılandığım bir ortamda fazla duramazdım. Saatine bakarak, bir bahaneyle oradan ayrıldım.
Biz, ailece ayağımızı yorganımıza göre uzatmaya alışığız. Bol zamanda savurganlık, bizim karakterimiz değildi. Bunu bilerek yaşadık.
Ancak o tür insanlar, bol zamanlarında savuran, dar zamanlarında kıvranan karakterde kişilerdi. Aradan yıllar geçti. Yine aynı dükkanda konuşuyoruz. Ama bu defa yelkenler suya inmiş. Gurur, kibir gitmiş, havası epeyce inmişti. "İşler nasıl" diye sordum. Derin bir ah çekti.
-Sorma… Bu sıra hiç iyi değil. Çekleri, senetleri ödemekte zorlanıyorum. İlk defa bankadan kredi çekmeye mecbur kaldım, dedi.
Ben de teselli etmeye çalıştım:
-Geçer, bunlar da geçer. Biraz sabretmek, biraz da masrafları kısmak lazım, dedim.
Haklısın dercesine başını salladı. Döndü bana baktı. Acıyarak değil de imrenerek:
-Ethem Hoca, sizin durumunuz çok iyi. Çek, senet derdiniz yok. Borç, haciz korkunuz yok. Sabit bir geliriniz var. Yaşantınızı ona göre düzenlemişsiniz, geçinip gidiyorsunuz, dedi.
O esnafın ileriki günlerinde de bu sıkıntılar devam etti. Halbuki o bolluk dönemlerinde benim gibi yaşasalardı böyle bir sıkıntılı döneme düşmeyecekti. Bunu anlamak için ille de yaşamak mı lazım?