Elektriğin, telefonun, televizyonun, bilgisayarın henüz evlerimize girmediği zamanlarda, köylerde mehlelerin (bazı yerlerde komşuya gece oturmaya gitmek anlamında kullanılır) tadı bir başka olurdu. Gaz lambasının veya ocakta yanan çıranın aydınlığında samimi sohbetler yapılır. Ajans (haberler) saatleri başlayınca pilli radyodan pür dikkat dinlenir, özellikle arkası yarımlar hiç kaçırılmamaya çalışılır ve oradan dinlenen kıssalardan hisseler çıkarılmaya çalışılırdı. Evin büyüğü pardon köyün büyüğü, herkesin saygı duyduğu yaşlı amcalar tarihi olaylar veya uzun süren askerlik yıllarındaki anılarını anlatır ve etrafındaki küçük büyük insanları ağzına bakıtırdı. Bizlerde 'söz unutulur ama yazı kalır' diyen öğretmenlerimizin uyarısına uyarak, unutmayalım diye bazılarını defterimize sıcağı sıcağına yazardık.
İşte bu bağlamda; geçmiş defterleri karıştırınca not aldığım fakat unuttuğum bir hikâyeyi tekrar okudum. Zaman zaman çoğumuz tabiri caizse etrafa akıl dağıtıyoruz ancak dağıttığımız akıldan kendimiz istifade edemiyoruz. Verdiği akılla güvercini kurtaran ancak kendisi tilkiye yem olmaktan kurtulamayan leyleğin durumuna düşebiliyoruz. O halde; gelin hep beraber okuyalım ve bize göre bir hisse var mı bakalım.
Bir güvercin ağacın üzerine yuva yapmış. Yaptığı yuvada zor şer yavrularını koruyormuş. Bu güvercine bir tilki musallat olmuş. Tilki zaman zaman gelip ağacın dibinden güvercini korkutmaya başlamış. Tilki, güvercine yukarıya gelirsem seni de yavrunu da yerim. Yoksa yavrunu bana at diyormuş. Zavallı güvercin çaresiz yavrusunu atmak zorunda kalıyormuş. Bu durumdan iyice sıkılan güvercin, yuvasında kara kara düşünmeğe başlamış. O esnada bir leylek gelmiş yanına. Güvercini üzüntülü bir halde görünce, 'hayırdır derdin nedir?' diye sormuş. Güvercin olup bitenleri hüzünlü hüzünlü başlamış anlatmağa.
Leylek, 'tilki bir daha gelirse sakın yavrularını tilkiye atma ve çıkabilirsen gel çık buraya. O zaman ben uçarım, sen de yavrularımı aşağıda yiyecekmişsin yukarıda yersin de' diye akıl vermiş. Leylek daha sonra uçup bir nehrin kenarına konmuş.
Adet olduğu üzere güvercinin korkulu rüyası tilki yine gelmiş ve eski dediklerini tekrarlamış. Güvercin hiç aldırış etmeden, leyleğin dediklerini aynen demiş. Tilki, 'sana kim verdi bu akılı ?' diye sorunca güvecin, leylek verdi demiş. Tilki hiç vakit geçirmeksizin hemen nehrin kenarındaki leyleğin yanına gitmiş.
Tilki, leyleğe biraz dil döktükten sonra, ey leylek kardeş
- Sağdan bir rüzgâr esse ne yaparsın? Diye sormuş. Leylek sola dönerim diye cevap vermiş.
- Peki soldan bir rüzgar eserse ne yaparsın diye sorunca, hemen sağa dönerim demiş. Bu cevap karşısında
- Peki sağdan, soldan, arkadan ve önden rüzgar eserse ne yaparsın diye sormuş. Leylek, ondan kolay ne var ki, kafamı iki kanadımın arasına sokarım ve böylece rüzgar bana zarar veremez demiş.
Tilki, bunu nasıl yapacaksın? Böyle bir şey olur mu olur mu? Bu mümkün değil deyince, Leylek gaza gelip yaparım demiş. Tilki, o halde nasıl yaptığını göster bakalım demiş. Leylek kafasını iki kanadının arasına sokunca; kurnaz tilki hemen leyleğin tepesine hoplamış ve leyleğin kafasını koparmış ve böylece işi sağlama aldıktan sonra,
-Ey başkasına akıl verip de, kendine kıyan cahil leylek demiş!
Kıssadan hisse insanoğlu daima akıllı olmalı, tedbirli olmalı veya iyi niyetle uyaran dostlarını satmamalı yani diline sahip olmalıdır. DİLİM DİLİM DİLİM. NEDİR BENİM SENDEN ÇEKTİĞİM dememek için, başkalarını uyaranlar aynı konu da kendileri zarar görmemek için daima uyanık olmalıdır. Çünkü tedbir gibi akıllılık yoktur. 'Ettetbirül ahsen velev kane yüz seksen - tedbir iyidir. Yüzseksen defa olsa bile…' Saygılarımla…