İslam Dünyasında ve Ülkesinde çok sevilen, Bosna Hersek'in bilge kral lakaplı efsane lideri Aliya İzzetbegoviç vefatının yıl dönümünde, birçok ülkede, hayırdualar ve rahmetle anılıyor.
Onu sağlıklı düşünce yapısı, ilmi, İslam-i kimliği, dik duruşu, cesareti ve mücadele azmi ile tanıdık. 1992-1995 yılları arasında üç yıl süren Bosna savaşında 200 binden fazla kişi hayatını kaybetmiş, iki milyon Müslüman'da ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştı. Bugünde Suriye de olduğu gibi. Yakın tarihimizin en karanlık ve kanlı savaşlarından biri olan bu katliamlarda dünyanın gözü önünde bir soykırım yapılmıştı.
Altı ayrı Cumhuriyet ve iki Özerk Cum. mensup Sırp, Hırvat, Arnavut, Boşnak, Sloven ve Makedon'lar Yugoslavya çatısı altında yıllarca beraber yaşadılar. Devlet başkanı Joseph Tito'nun ölümü bölgedeki taşları yerinden oynatmıştı. 1990 yılında Sovyet bloğunun çökmeye başlaması Yugoslavyayıda dağılma sürecine dâhil etti. Çokça etnik grubu bir arada tutmak kolayda değildi. Önce 1991 yılında Slovenya, Makedonya ve Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Mart 1992'de Bosna Hersek bağımsızlığı için referanduma gitti ve halkın %99'u bağımsızlıktan yana oy kullandı. Sırplar buna karşı çıktılar. Sırp kasabı Radovan Karatzic "Sanmayın ki Bosna cehennemi görmez." Diye açıkça tehdit etti. İki gün sonrada Sırp'lar Bosna'yı bombalamaya başladılar. Bosna Hersek halkı bağımsızlıklarını ilan ederek topyekûn bir mücadeleye giriştiler. Slovenya ve Hırvatistan'ın bağımsızlığı için her türlü desteği veren batılılar, Bosna Hersek halkı için aynı şeyi yapmadılar. Üç yıl süren bir soykırım ve katliam başladı, başta ABD ve batı ülkeleri olmak üzere dünya kamuoyu da seyretti. 11 Temmuz 1995 günü sekiz bin Boşnak sırf Müslüman oldukları için katledildiler. Bu katliamlar hafızalarımızda hala canlı olarak duruyor. 30 Ağustos 1995'te NATO uçaklarının Sırp cumhuriyetini vurması üzerine Sırp birlikleri geri çekilmek zorunda kaldılar. Ölenlerin sayısı iki yüz binin üzerinde, kayıpların sayısı ise 28 bin
Bugün Bosna Hersek diye bir devlet varsa bu Aliya İzzetbegoviç'in gayretine, büyük azmine, cesaretine ve güçlü inanç değerlerine borçludur. O müslüman bir toplumun sahip olduklarından ve yaşadıkları topraklarından tamamen yok edilmelerine karşı her bakımdan mücadele etmiş, yüzyılımızın en cesur liderlerinden birisidir. O Dayton barış görüşmelerinde yüzyıl ihtiyarladığını ifade ederek: "Uzun ömrümde çok değişik işlerle uğraştım. Hapisteyken toprak kazdım, harç taşıdım, taş kırdım, mahkemelere çıktım, makaleler yazdım. Bana en zor gelen iş görüşmeleri olmuştur. Görüşmek karar vermek demektir. Karar vermek ise insanoğlunun sırtına yüklenmiş en zor iştir. Benim problemim şuydu ki ne barışa kavuşabiliyordum ne de iyi bir savaş yürütebiliyordum. Görüşmeler şantaj ve Bosna'nın başının üzerinde kılıç tehdidi altında yürütülmekteydi. Kendisinden sayı ve mühimmat bakımından çok daha üstün olan düşman tarafından saldırıya uğramış bu millet büyük kayıplara uğramıştı. Sunulan barış ise benim ilkelerime de, temel hukuk prensiplerine de aykırıydı. Böyle bir barışı kabul etmem ise çok zordu. Kendimi çarmıha gerilmiş gibi hissediyordum."
Ülkesini ve insanlarını çok seven Ali İzzetbegoviç, Dayton görüşmelerinden o kadar kötü etkilenir ki hemen akabinde sağlık durumu bozulur ve kalp krizi geçirir. Kur'an ve sünneti referans alarak ölünceye kadar da bu mücadelesine devam etmiştir. O mütefekkir araştırmacı ve hukukçu kimliği ile bir devlet adamıydı. Onu bizim gözümüzde ve gönlümüzde büyüten değer ise Allah'ın iradesine teslim olan samimi bir Müslüman oluşuydu. O şöyle diyordu "Ben bir müslüman'ım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adıdır. Dünyadaki müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır."
Sırp ve Hırvat canilere karşı kendi halkına ise şöyle seslenir: "Nefrete nefretle cevap vermeyin. Bosna için nefret çıkmaz sokaktır. Nefret sadece bizim ruhlarımızı zedelemiyor, Bosna'nın özünü de zedeliyor. Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşarız, size asla intikam peşinden koşun demiyorum ama yapılanları da asla unutmayın! Kısacası; geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız." Dayton anlaşmasına giderken de Dünya basınına: "Ben Avrupa'ya giderken başım önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar yani Avrupalıların desteklediği Sırplar ve Hırvatlar bunların tamamını yaptılar" demişti.
"Biz dini açıdan Doğulu, eğitim bakımından Batılıyız. Ben Avrupalı bir Müslüman'ım. Avrupa Sırp ve Hırvatları kışkırtıp bizi bu topraklardan çıkarmak veya kendilerine köle yapmak istiyorlar. Her şeye kâdir olan Allah'a ant olsun ki onlara köle olmayacağız." Diyen Aliya İzzetbegoviç hep özgürlükleri ve adaleti savunmuştur. Hayatını İslam'a göre şekillendirip, güven veren bir duruş sergileyerek bizlerin zihinlerinde güzel hatıralar bırakmıştır. Kendisini hak yoluna ve halkına adayan bu inanmış insan defalarca mahkemelerde yargılanmış ve ömrünün de dokuz yılını zindanlarda geçirmiştir.
İlkeli duruşu, kararlılığı, cesareti, mücadeleci müslüman kimliği ile Bosna Hersek halkının var olma mücadelesini veren, bu uğurda büyük zorluklar ve sıkıntılar çeken, Kur'an ve sünneti referans alan sembol insan seni sevdik ve hiçbir zamanda unutmadık. Ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz. Sen bize güzel hatıralar bıraktın ruhun şad mekânın cennet olsun.