Saadet Partisi Çorum İl Başkanı Faruk Cıdık, yapılan zamlara tepki gösterdi.
Geçtiğimiz hafta Suriye Halk Meclisi'nin Hatay hakkında yapmış olduğu açıklamanın yersiz ve hadsizlik olduğunu belirten SP İl Başkanı Faruk Cıdık, “Bölgemizde Rusya ve ABD gibi ülkelerin gölgesine sığınarak, o ülkelerin taşeronluğunu yapmak adına, böylesi çıkışlar yapmak, en çok da bu çıkışları yapan ülkelerin zararına olacaktır. İktidarın, Suriye özelinde ve bölgemiz genelinde uyguladığı yanlış politikaları eleştirdik, eleştiriyoruz da. Fakat Türkiye'nin Suriye'de bulunma gerekçeleriyle, Hatay'ın 82 yıl önce ana vatana katılımını kıyaslamak gibi bir mantık hatasına da kimse düşmemelidir. Ortadoğu ve Akdeniz'de yaşanan son gelişmelerden sonra bir kez daha anlaşılmıştır ki Hatay ve Kıbrıs, Türkiye'nin sigortasıdır. Herkes bu gerçeği görmek mecburiyetindedir. Suriye meselesinin, kalıcı ve sağlıklı çözümü ise, ancak ve ancak Türkiye'nin içinde olacağı, katkı vereceği bir formülle mümkündür. Her iki ülke de bu mantıkla hareket etmeli, emperyalist devletlerin planları üzerinden bir senaryoda figüran olmayı bir kenara bırakarak bir araya gelip, kalıcı çözüm için konuşmalıdır. Her iki ülke en az zarar, en çok fayda ile çıkacağı bir formül için birlikte gayret göstermelidir. Çözümün yolu budur. Haddini aşan mantıksız çıkışlar, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyecektir. Türkiye'nin başka ülkelerin topraklarında gözü yoktur, fakat başka ülkelerin bu tarz niyetleri karşısında da en ufak bir tahammülümüz olmayacağı herkes tarafından bilinmelidir. Türkiye ve Suriye yönetimi başta olmak üzere, tüm bölge ülkelerinin yöneticileri aklını başına devşirmeli; Rusya'nın, ABD'nin ve özellikle BOP peşinde koşanların oyuncağı olmamalıdır.”dedi.
İktidarın, ‘fakirleştiren büyüme tezi’ni hayata geçiren ilk iktidar olarak tarihe geçeceğini kaydeden Faruk Cıdık, “Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nın verilerine bakıldığında, GSYH büyüme rakamlarına göre dikkatinizi çekerim rakamlara göre diyorum, 2013 yılından bu yana, 2019 yılı hariç, her yıl büyümüşüz. Peki, bu büyüme rakamı refahımızı artırdı mı? Yoksa insanımızı daha da fakirleştirdi mi sorusunun cevabı mühimdir aslında? Ya da toplumun seçilmiş, imtiyazlı, iktidarla bağı güçlü küçük bir kesiminin zenginleşmesi pahasına, toplumun büyük bir kısmı fakirleşti mi? Bu sorunun cevabı net olmalıdır. Cumhuriyet tarihinde, dolar bazında kişi başına gelirin arka arkaya yedi yıl düşüş gösterdiği tek dönem, 2014-2020 yılları olmuştur. Savaş dönemlerinde, darbe dönemlerinde, dünya ekonomik buhranında dahi yaşanmamış bir refah kaybı yaşanmıştır bu son dönemde.
Bu veriler, TL bazında büyümemize rağmen, artan nüfusla birlikte kişi başına refahımızın azaldığını göstermektedir. Yani sözde büyüyoruz ama insanımız her geçen gün daha da fakirleşiyor. Daha da vahim olan ise ülkenin genelinin dolar bazında geliri düşerken, dar gelirlinin milli gelirden aldığı pay azalmaktadır. Özellikle son günlerde dolar kurundaki hızlı artışla birlikte ‘bordro mahkumu’ ücretlilerin geliri eriyip gitmiştir. Doları, serveti olan zengin kesim daha da zenginleşirken, dar gelirli daha da fakirleşmiştir. Asgari ücretlinin maaşındaki erime akıl almaz boyuta ulaşmıştır. İşte yıl başında, yaklaşık 385 dolara tekabül eden bir asgari ücretlinin maaşı, bugün 206 dolar seviyelerine gerilemiştir. Şimdi %30-35 zam yapacaklarını söylüyor, bununla da övünüyorlar. Hayat pahalılığı böyle artmaya devam ettikçe, enflasyon sürekli artıp, alım gücü de sürekli düştüğü müddetçe; %40 yapsanız ne olur, %60 zam yapsanız ne olur? Bugün %100 zam yapsanız bile, dolar cinsinden karşılığı ancak geçen seneye denk gelir; bunun adına da zam denmez. Reel efektif döviz kuru ise bu dönemde tarihin en düşük seviyesini gördü. Akıl dışı ekonomi politikaları, ülkemizi adete ucuz bir pazar haline getirdi. Paramız pul, ülkemiz pazar oldu. Bulgarlar Trakya illerimize, İranlılar Doğu illerimize artık günlük alışverişe geliyorlar. İstanbul, Antalya, Muğla yine aynı şekilde pek çok ülke vatandaşının akınına uğruyor. İnsanımızın fakirleştirilmesine büyüme diyenler bu duruma da "turizm şahlanıyor" diyeceklerdir ki diyorlar da zaten. Sadece bununla sınırlı kalmıyor bu durum.”şeklinde belirtti.
Ülkede ekonominin kitabını yazdığını iddia edenlerin, “faizle mücadele” ile “faiz oranı ile mücadele” arasındaki farkı bilmediklerini öne süren Cıdık,
“Bir tarafta Merkez Bankası politika faizleri düşürülürken, diğer tarafta Hazine'nin daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kalmasının ne anlama geldiğini ya bilmiyorlar ya da milleti kandırıyorlar. Yani iki ihtimal var; ya bilmiyorlar ya da kandırıyorlar; her iki durum da birbirinden vahim. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye yönetilemiyor. Türkiye, ekonomiden dış siyasete, güvenlikten sosyal politikalara kadar adeta savruluyor. İktidara gelir gelmez 100 günlük programlar açıklanıyor, sonra vazgeçiliyor. Enflasyon hedefi ve ekonomi politika programı açıklanıyor, sonra vazgeçiliyor. Yıllarca ithalata dayalı ekonomiyi savunanların, dolar başını alıp gidince tek hedefi birden ihracat oluveriyor. Ülkede tüketici güven endeksi oluşturulmaya başlandığı 2004 yılından bu yana en düşük seviyesine indi. Ne yaptığını bilmeyen, sürekli makas değiştiren, ülkeyi oraya buraya savuran iktidara kimsenin güveni kalmamıştır. Ülkenin sorunlarını bu iktidarın düzeltebileceğine ilişkin inanç tamamen tükenmiştir.”ifadelerini kullandı. (Haber Merkezi)