Bizleri yaratan Rabbimiz bizim için neyin hayırlı neyin şer olduğunu bizden daha iyi bildiği için, bizi bizden daha iyi düşünerek, bizler için en hayırlı ve güzel olanları takdir buyurmuştur.
Allah (cc) tarafından sunulan mutluluğun reçetesi, bizzat peygamberimiz tarafından yaşanarak ve uygulanarak gösterilmiştir. Peygamberimizin "Kim evlenirse dininin yarısını tamamlamış olur. Geri kalan yarısı içinde Allah'tan korksun." (Feyzül Kadir 6. 103) Hadisine dikkatle bakarak üzerinde düşündüğümüz zaman eşlerin birbirlerine nasıl koruyucu birer elbise olduklarını daha iyi görmemiz mümkün olur. Bakara 187'de ise "Onlar sizin için elbisedir. Sizde onlar için elbisesiniz." Buyrulur. Buradaki elbiseden maksat eşlerin haram ve günahlardan korunmalarını ifade eder. İslam'da meşru bir evlilik için namuslu olmak ve nefsi haramlardan korumak esastır. Müminin suresinin ilk on bir ayetinde ise cennetlik olanların vasıfları sayılırken "Onlar ki namazlarını huşu içerisinde kılarlar, boş ve yararsız şeylerden sakınırlar. Zekâtlarını verir, iffetlerini korurlar. Emanetlerine ve ahiretlerine riayet ederler ve yine onlar ki namazlarına devam ederler…" Buyrulur. Gözle görülen elbise insanların mahremiyetlerini örterek, iffetlerini koruyarak, takva elbisesine bürünmesinin zeminini hazırlar. "Ey insanlar size mahrem yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise indirdik. Takva elbisesi daha hayırlıdır." (Araf 26) Kur'an-ı Kerim'de sık sık "Muhsenat" (Namuslu kadınlar), "Muhsinîn" (namuslu erkekler) ifadeleri kullanılır. "Allah'ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah'tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir." (Nisa 32) Buyrulur.
İlk insanın yaradılışından bu yana kadın eş ve anadır. İnsan, neslinin devamında, eğitilip yetiştirilmesinde anne en büyük payı olan bireydir. Peygamberimizin tebliğ görevini yaparken kadın eş ve anne olarak daima saygınlığını korumuştur. Allah (cc) Resulünün zor günlerinde en büyük destekçisi ve tesellicisi müminlerin annesi Hz. Hatice idi. Uhud savaşında savunmasız kalan ve beni kim koruyacak diyen peygamberimize, Nesibe annemiz ben ey Allah'ın Resulü diyerek kendisini canlı kalkan yapmış ve 70 yerinden yara alarak şehadet şerbetini içmiştir. İslam öncesi toplumlarda kadınların hak ve özgürlükleri sınırlanmakla kalmamış, hor ve hakir görülmüştür. Peygamberimiz veda hutbesinde 132 bin kişiye hitap ederek adeta İslam'ı ana başlıklar halinde özetlemiştir. Kadın haklarına da değinerek "Kadınların haklarını korumanızı ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim." Buyurarak, kadınların birer emanet olduklarını bildirmiştir. Kur'an-da yer alan "Birbirinizdensiniz" prensibi kadınla erkeği bir bütünün iki parçaları olarak kabul etmiştir.
Özellikle 12 Eylül ve 28 Şubat dönemlerinde, İslam-i aile yapısını sarsmak için Müslüman kadının kimliği olan tesettüre karşı acımasız bir savaş açılarak, özelliklede Üniversite ve devlet kurumlarında çalışan binlerce kadın ve kızımız, ötelenerek mağdur edilmişlerdir. O süreçte islam'i kimliklerinden taviz vermeyenlerin gözyaşları sel olup akmış ve bu müslüman millete zalimlerin reva gördükleri zulümleri de çok fazla uzun da sürmemiştir. O zulmü yapan zamanın en kudretli paşalarından birisine bu baskı ne zamana kadar sürer denildiğinde "bin yıl" demişti ama zaman göstermiştir ki on yıl bile sürmemiş ve zalimlerin sevinçleri kursaklarında kalmıştır. Herkesin kendisine göre bir hesabı vardır, Cenabı Mevla'nın da bir hesabı vardır amma hiç kimsenin hesabına benzemez. Hepsinin de onları perişan olmuştur. "Hatırla ki, kâfirler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Çünkü Allah tuzak kuranların en iyisidir. (Enfal 30) Hak ve batıl mücadelesi tarih boyunca hep var ola gelmiş ve her zaman da hak galip gelmiştir. Maalesef her dönemde kadını bir eğlence ve para kazanma metaı olarak gören bir zihniyet var olmuştur. Aile yapısı tamamen tahrip olmuş olan ve kutsiyetini kaybeden batı bile geçte olsa bunun farkına varmış, tedbirler almaya başlayarak başta ailelere yapılan çocuk yardımlarını artırmıştır. Unutmamak gerekir ki sağlam bir toplumun temelini sağlam aile yapıları oluşturur. Son zamanlarda gün geçmiyor ki, kadınların sokak ortasında öldürüldüklerine, fuhuş tuzaklarına düşürüldüklerine, gençlerimizin nasıl uyuşturularak hayattan koparıldıklarına, çocukların küçük yaşta nasıl suç işleme ortamlarına itildiklerine dair bir haber duymayalım.
Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, Ülkemizde aile yapısında ki bozulmalar, boşanmalar, kıtaller, intiharlar, ihanetler gibi çözülmeler ancak İslam-i temeller üzerinde, Allah (cc) Resulünü örnek alarak, ailenin karşılıklı hak ve hukuka dayalı manevi bütünlüğünü sağlamakla mümkün olabilecektir.