Kur’an-ı Kerim de; Ey insanlar siz hiç düşünmez misiniz? İdrak etmez misiniz? Akıl etmez misiniz? Çevrenize dikkatle bakmaz mısınız? Gibi sorularla bizleri düşünmeye ve araştırmaya sevk ederek kâinattaki muazzam yapıcı ve devam ettirici gücü görmeye davet eder. Düşünen ve araştıran bir insan Yüce Rabbimizin azametini, kudretini, sonsuz ilmini ve iradesini fark eder. Bunları fark eden insanın da imanı güçlenerek sorumluluklarının farkına varır ve her konuda da gereklerini yerine getirir. Kur’an ı Kerim de ki “Kıyamet günü ilim sahiplerinin derecelerini artıracağız” “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” gibi ayetler ise bize ışık tutmaktadırlar. Ayeti Kerime de “Onlara gelin Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idi iseler de mi?” buyrulur. Bu ve benzeri ayetlerde körü körüne, kör bir taassup içerisinde böyle gördüm böyle yaparım, böyle inanırım demeyin, Kur’an ve Sünnetin ışığı altın da aklınızı ve iradenizi kullanın mesajı verilmektedir. Düşünen ve araştıran bir insan aynı zamanda her şeyin Allah’ın varlığına ve birliğine delalet ettiğini de fark eder. Bunu fark ettiği zaman imanı güçlenir. İman güçlendiği zaman da Allah’ın rızası öncelikli hale gelerek, sâlih amelleri beraberinde getirir. Bunun sonucunda da güzel ahlaki davranışlar ortaya çıkar ki, işte o zaman insan yaradılış amacını ve gayesini kavramış, ona göre yaşamış, dünya ve ahiret mutluluğunu da yakalamış olur. Kur’an eğitiminin gayesi, güzel ahlaki meziyetlerle donanımlı ve erdemli insanlar yetiştirmek, kötülükleri de en asgariye indirmektir. Yüce Mevla’mız, Kur’an da, insanı yeryüzünde ki halifesi ve en değerli varlığı olarak yarattığından dolayı muhatap alarak değer verir. Kur’an’ın hedeflediği insan, imanın gereklerini yerine getirerek Allah (cc) a kul Peygamberimize de ümmet olan muttakilerdir. Kur’an; “Yaratan Rabbinin adıyla oku” diye başlayan vahiy sürecinde insanı bütün boyutları ile ele alarak düşündürür. Kur’an’ın eğitim metodu evrenseldir. Muhatabı da ırk, renk, dil ve cinsiyet ayrımı olmaksızın insandır. Bu gün ekser çoğunluğu Hıristiyan Avrupa, insan hakları evrensel beyannamesinin tellallığını yapıyor ama insan haklarına ne kadar saygılı olduğunu her gün TV ekranlarında izliyoruz. Bir yerde bir haksızlık, zulüm olduğu zaman eğer orada Yahudi veya Hıristiyanlar söz konusu iseler, orada varlar, yoksa yoklar. Canlı örneklerini de İslam coğrafyasındaki akan kanlarda, Filistin toprakların da ki zulüm ve başta çocuk katliamların da görüyoruz. Müslümanların kutsal değerlerine ise hiçbir saygıları yok. Zira onların politikaları kan, gözyaşı, zulüm ve sömürgecilik üzerine kurulmuştur. İslam’ın insan haklarına ne kadar önem verdiğini görmek için sadece dikkatli bir şekilde veda hutbesini okumamız bile yeterlidir. Kur’an bütün insanlara hak, adalet ve eşitlik çağrısın da bulunur. Kur’an eğitiminde insânî duygular öne çıkarılır. İnsanların mallarının zekâtlarını ihtiyaç sahipleriyle paylaşmasını aynı zaman da çalışıp, kazancının bir kısmını da hayırlı yollarda harcamalarını öngörür. Böyle yapıldığı zaman ise “Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (zekât, fitre, sadaka) verecek yok mu? Darlık veren de, bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz.” (Bakara 245) Dinimiz insanların ibadet maksadı ile bir köşeye çekilerek kendisini toplumdan tecrit etmelerini istemez. Çalışmayı, alın terini ve emeği överek rızası için o kazandığı maldan hayır yolun da, harcama yapanları da ödüllendireceğini bildirir. Yüce Rabbimiz kâinatta ki her şeyi insanın hizmetine sunduğunu, nimeti fark ederek şükran duygusu içerisinde de imanın gereklerini yerine getirmemizi ister.
Kur’an-ı Kerim in eğitim metodunu anlayabilmek için Peygamberimizin hayatını, yaşantısını ve şahsiyetini iyi bilmek gerekir. “Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 4) Kur’an da, insanın mükemmel yaratıldığı, her türlü güzelliklerin insana sunulduğu, kendisine ikram edilen her şeyden de sorumlu olduğu, sorumluluklarını da yerine getirmesi gerektiği bildirilerek, daima ahlâkî güzelliklere sahip ve mükemmel olmamız istenmiştir. Allah’ın (cc.) isimlerinden “RAB” ın anlamlarından biri de terbiye edici olmasıdır. Bu anlamda baktığımız zaman yaratan, yetiştiren, lütufta bulunan, ihsan eden, kural, kaide, emir ve yasaklar koyan, ödüllendiren, cezalandıran, mutlak itaat edilmesi gereken anlamlarına geldiğini de görürüz. Kur’an-ı Kerimin eğitim sistemi altın da, Peygamberimizin uygulamaları, insan hayatını başlangıcından itibaren ele alarak asrın idrakine söylettirilmesi bakımından bizim için eskimez ve pörsümez bir hayat kılavuzudur. İnsanlığa hayırlı ümmet yetiştirmenin yolu ve yöntemi, Kur’an’ın ışığın da Peygamberimizin sünnetine sarılmaktır. Zaten İslam’ın gâyesi de insana bahşedilen imkânları yerli yerinde kullanarak yaradılış gayesine en uygun bir şekilde yaşayarak mükemmelliğe ulaşmaktır.
Genellikle bilmemek değil, öğrenmemek ayıptır derler. Öğrenmenin bir yaşı da yoktur. Sorumluluktan kurtulmanın yolu da, bilmemiz gerekenleri öğrenerek, gereklerini de yerine getirmeye gayret göstermekle olur. Kur’an-ı dikkatle incelediğimiz zaman her yaştan insana, her alan da eğitici, öğretici mesajların değişik şekillerde, Peygamberimiz üzerin den uygulamalı olarak verildiğini görmemiz de mümkün olacaktır.