Ahmet Yasin KÜÇÜKTİRYAKİ-Doğal Afetleri Nasıl Yorumlayalım?

Ülkemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde deprem, sel, fırtına ve benzeri bir doğal afet meydana geldiğinde bu afetlerin sebebi ile ilgili olarak karşımıza iki uçta yer alan iki farklı bakış açısı çıkmaktadır.
Ciddi zarara yol açan herhangi bir doğal afetle alakalı olarak bir uçta "afetlerin ve kötü sonuçlarının maddi sebeple alakası yok, toplumda günah varsa afet ve zarar meydana gelir" şeklindeki bir bakışla mutlak ilahi ikaz ve cezadır diyenler; diğer uçta ise afetlerin ve açtığı zararların ilahi ikazla alakası yok mutlak bilimsel izahla yetinilmeli diyenler var. Her şeyde olduğu gibi bu konuda da orta yolu tutanlarla pek karşılaşamıyoruz. 
Peki bu konuda mutedil bakış açısı nasıl olmalıdır? Şimdi bu soruya cevap vermeye çalışalım.
Bu konuda öncelikle şunu ifade edelim: Doğal afetler insan iradesi dışında gerçekleşmekle birlikte büyük oranda bilimsel izahı olan, tedbir alındığı takdirde bir seviyeye kadar zararından emin olunabilen hadiselerdir. Alt yapısı sağlam olan şehrin yağmurla oluşan selden zarar görmemesi, binaları sağlam olan yerleşim birimlerinde depremlerin en az zararla atlatılması ve benzeri durumlar bunun kanıtıdır. Dolayısıyla bizler her türlü doğal afet için gereken maddi tedbirleri almakla yükümlüyüz. Söz konusu tedbirleri almanın dini hükmünü de farz olarak ifade edebiliriz. Zira canı ve malı korumak dinimizin asli şekilde gaye edindiği hususlardandır.
Ancak tedbirle korunabildiğimiz söz konusu afetleri yaratanın da Allah Teala olduğu, korunma imkanı olamayacak şekilde başımıza gelen afetlerin daha büyük ve şiddetlilerini yaratmaya kâdir olduğu da unutulmamalıdır. 
Özellikle deprem ve benzeri afetlerin insan iradesi dışında gerçekleşen, büyük oranda gaybî birer hadise ve geçmiş kavimlerde de karşılaşılan ilahi azap vesileleri olduklarını hatırdan çıkarmamamız gerekir. Nitekim Nuh aleyhisselamın kavmi şiddetli yağmur ile helak edilmiştir. "Onu yalanladılar, Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler." (el-A'râf, 64) Lut kavmiyle alakalı olarak "Emrimiz gelince, oranın altını üstüne getirdik ve üzerlerine (balçıktan) pişirilip istif edilmiş taşlar yağdırdık!" (Hûd, 82) buyurulmaktadır.
Zikrettiğimiz ayetlerden ilahi azaba doğal afetlerin vesile kılındığını net şekilde anlayabiliyoruz. Dolayısıyla afetler ve zararları konusunda işin manevi boyutunu ön plana çıkartarak ilahi ikaz oluşundan bahsedenler dünyevi tedbirlere ciddi şekilde sarılmayı da  tavsiye etmelidir. Bu tedbirleri almanın farziyetinden bahsetmelidirler. Zira Allah Teala dileseydi Hz. Nuh'u ve kavmini tufandan gemi olmadan da kurtarırdı. Ama Rabbimiz ona gemi yapmasını yani maddi tedbir almasını emretmiştir. Ayetin bu ince mesajı kanaatimce ihmal edilmektedir. Ayrıca Müslüman, Hz. Ömer'in deyimiyle, "Allah'ın kaderinden yine O'nun kaderine kaçması gereken kimsedir."
Aynı şekilde deprem ve zararları hakkında salt bilimsel izahla yetinilmesi gerektiğini savunanlar da işin manevi boyutuna, ilahi ikaz oluşuna temas etmeliler kanaatimce. Zira Müslüman, ayağına diken batsa kendisinde kusur arayan kişidir. Din, ilahiyat alanıyla ilgisi olmayan bir deprem uzmanından böylesi bir yorum belki yadırganabilir. Ancak Müslüman bir bilim adamının, mesela "doğal afetler yaradanın maddi tedbirlere sıkı sarılmamız mesajını içeren ilahi bir ikazdır" şeklinde bir cümle kurması neden problem olsun ki?
Hasılı "vasat ümmet" olmak konu ve olayları orta yolu tutarak anlamaya çalışmayı gerektirmektedir. Buraya kadar söylediklerimizden şu sonucu çıkarabiliriz:
Doğal afetler, bilimsel izahı olan, tedbir alındığı takdirde büyük ölçüde zararlarından emin olunabilen ve gerek dünyevi, gerekse uhrevi sorumluluklarımızı bize ihtar eden ilahi bir ikazdır diyebiliriz. Ancak bu, afetten zarar gören bölge, toplum yahut fertlerin topyekün günahkar oldukları sonucuna bizi götürmemeli. Aksine herkes böylesi durumlarda kendi maddi ve manevi kusurlarını muhasebe etmelidir. Ancak böylelikle ilahi ikaz yerini bulmuş olur. Vesselam.