Ünlü yazar Tolstoy'un ''İnsan ne ile yaşar'' adlı kitabındaki köylü Pahom'un acıklı ve ibretlik hikayesini çok kere okumuş veya dinlemişsinizdir. Ancak tekrarlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Çünkü Mevlana ne demişti: '' Bir şeyi tekrarlamaktan çekinmeyin çünkü bir çiviyi çakabilmek için defalarca vurmak gerekir.''
Tolstoy, öykülerinde insanın özünde iyilik ve kötülüğü barındırdığını söyler. Şeytan ve meleği temsil eden karakterleri öykülerinde kullanarak, insanın içinde ki kötülüğe rağmen, iyiliğin peşinden gitmesi gerektiğini öğütler bize.
Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir.
Pahom'a "Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar yürüyerek ya da koşarak ulaştığın bütün yerler senindir fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım." der. Seni başladığın yerde görmek istiyorum. Yoksa bütün hakkını kaybedersin."der.
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir arazi dikkatini çeker orayı da almak için koşmaya başlar.
Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Vakit epey geçmiş. Daha hızlı koşar, koşar, ama artık kesilir takâti kalmaz. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom'un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, yere yığılır ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom'u bu mezara gömerler. Reis Pahom'un mezarının başında durur şöyle der: "Bir insana işte bu kadar toprak yeter!"
"Hırs ve aç gözlülük insanların mutlu ve huzurlu olamamalarına tek sebeptir." Mal edinme hırsı insanların sevgi, dostluk, iyilik ve merhamet gibi başka güzellikleri görmesine en büyük engeldir.
"İnsanoğlunun küpler dolusu altını olsa daha fazlasını ister. İnsanın gözünü ancak bir avuç toprak doyurur." Çünkü insanın tek hırssız kalacağı yer kara topraktır.
Hayatın anlamını bilmek gerek;
Bütün bu başımıza gelen belaların, yaptığımız kötülüklerin, yanlış davranışların sebebi niçin dünyaya geldiğimizi yani hayatımızın anlamını kavrayamayışımızdır.
Dünyaya niçin geldiğimizi, nereye gideceğimizi iyi bilmek zorundayız. Kısacası, hayatın anlamını bilmek gerekir. Hayatın anlamını bilmeyenler, hayatı anlayamazlar. İnsan ne için yaşadığını bilmelidir. Kendisi için, ailesi için toplum için ve insanlık için faydalı işler yapanlar, hayatın anlamını bilen insanlardır. Hayatın anlamını bilmeyenler ise gününü gün etmek, yemek içmek ve eğlenmekten başka bir hedefi olmayanlardır. Bu geçici dünyadan ebedi aleme giderken arkamızdan hoş bir sada bırakmak, bir eser bırakmak gerekir. Osmanlı devletinin kurucusu Osman Gazi?nin hocası Şeyh Edebalı öğütlerinde şöyle diyor: ? Hayvan ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri.? Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın, Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.?
Şair Mustafa Küçük de dünya ile ahreti şöyle tanımlıyor şiirinde:
Aşkı yankılansın hepinizin;
Kalpten kalbe ulaşan sesinde,
Baki kalan bu kubbede hoş bir sada imiş.
Sadanı hoş tut, ölümsüz ol sen de.
Hoş tut sözünü hoşluğa yönel,
Bu kubbede yalnız hoş söz kalacak…