1958'den kalan hesap

Köy hayatı, çok farklıydı. Kurallar yasalar da farklı yorumlanıyor, farklı uygulanıyordu. Rahmetli babam, köye bir umumi tuvalet yaptırmak istedi. Köyün ortasından akan çayın geçtiği yere o zamanın Ulu Cami tuvaletlerine benzer, dört kabinlik bir tuvalet yaptırmaya karar verdi. Ancak buna köy muhtarlarının izni / müsaadesi gerekiyordu. Babam bunun için muhtarla görüştü. Köyün alt başında ve caminin yakınında bir yere yapılmasına karar verildi.
İnşaatın başlamasından sonra bir ara muhtar, babama geldi:
-Etem Ağa, perişan vaziyetteyim. Köye gelen çingenelerden 600 TL borca karşılık ruhsatlı tabancamı vermiştim. Şimdi onun kontrol zamanı geldi. Ama çingeneler, parayı vermedikçe vermiyorlar. Ocağına düştüm, beni kurtar dedi.
Babam da
-O kolay. Al şu parayı, işini gör diyerek parayı teslim etti.
Muhtar, en kısa zamanda ödeyeceğini söyleyip bin bir dua ile gitti. Babam, bu paranın gelmeyeceğini söyledi. Ama tuvalet inşaatı devam ettiği için buna mecbur olduğundan söz etti. Fakat çocuk yaşta bunun ne demek olduğunu anlamadım.
Aradan birkaç ay geçti. Yine muhtar, odaya geldi. Babama yalvarmaya başladı. 
-Etem Ağa, yine ocağına düştüm. Çok daralmıştım, şehirde bir tefeciden borç aldım. Ödeyemedim. Adam beni sıkıştırıyor. Ölümle tehdit ediyor. Ne olur, beni kurtar.
-Ne kadar lazım?
-Yine 600 Lira.
Elini cebine attı.
-Al, götür de işini gör, dedi.
Muhtar, bin bir dua ile parayı aldı.
-En geç harmanda öderim dedi ve çıkıp gitti.
Bu olaydan bir ay sonra tuvalet inşaatı tamamlandı. O günlerde okulun, şimdi ise caminin güneyinde bulunan çeşmeden su çekilerek tuvalete götürüldü. Muhtarın almış olduğu toplam 1200 Lira'nın üzerinden aylar geçti. Harman zamanı da geldi geçti ama borç ödenmedi. 1961'de biz köyden şehre göçtük ama o paradan hiç ses yoktu. Babam 1979 yılı Ağustos ayının sonlarında vefat etti. Sanıyorum muhtar da on yıl sonra öbür dünyaya göçtü.
Bir gün bizim kapı çalındı. Balkondan baktım, bir kadın:
-Aç, Etem'im yavrum, benim. Muhtarın bacısıyım. Tanımadın mı?
Tanıdım, elbette tanıdım:
-Ne diyorsun? diye sordum.
-Yavrum, abim babandan zamanında 1200 Lira almış. Zamanında verememiş. Mezarında borçlu yatmasın diye ben size 1200 Lira getirdim. Alın da ağabeyimi kurtarın, dedi.
O tarihlerde 1200 Lira'nın değerini hatırlamakta fayda var. O yıllarda 200 m2 civarındaki avlulu ahşap iki katlı evlerin ya da Ulu Cami civarındaki dükkanların fiyatı o kadardı. Ben, bu ayrıntılara girmeden şu cevabı verdim.
-Bacım, her ikisi de şimdi gerçek dünyadalar. Orada Cenab-ı Hakkı'ın huzurunda hesaplaşacaklar. Ben, aralarına giremem. Onların hesabı, artık hesap gününe kaldı, deyip kadıncağızı gönderdim.
Benden sonra diğer bacılarımı da dolaşmış. Onlardan da benzer cevaplar almışlar. Öyle ya 1958 yılının hesabı 1990'larda görülmeye kalkışılırsa bunu çözecek kimse yoktur. Olsa da artık onun vebalini biz üslenemezdik.